The Doors’un vokali Jim Morrison’ın okuduğu bir kitap, kendisinin ve grubunun kaderini sonsuza dek değiştirdi. Söz konusu kitap, Aldous Huxley’in uyuşturucu kullanımının insan zihnindeki etkilerini anlattığı The Doors of Perception'dı (Algı Kapıları). Kitabın Morrison'ı en çok etkileyen cümlesiyse şöyle: “Algının kapıları temizlendiğinde, gerçekler insana olduğu gibi görünecek.”

Grubun lideri John Fogerty ve eski dostu Norvel Creedence’in en sevdiği içecek markası olan Clearwater iflas edip kapandıktan birkaç yıl sonra piyasaya geri döndü. O sıralarda Clearwater eski günlerine hızla dönerken Fogerty mutluluğunu grubuna koyduğu isimle ifade etti.

İlk yıllarında pek çok farklı isimle sahne alan Pink Floyd, bu isimden önce uzunca bir süre Tea Set adını kullandı. O dönemde kendileri ile aynı ismi kullanan bir başka grubun daha kurulduğunu öğrendiklerinde, grubun kurucusu Syd Barrett, Amerikalı iki blues gitaristi Pink Anderson ve Floyd Council’in isimlerini bir araya getirerek “The Pink Floyd Sound" ismini ortaya attı. Çok geçmeden Sound kısmından da vazgeçen ekip Pink Floyd adıyla yoluna devam etti.

İlk başlarda The Detours adıyla sahne alan Roger Daltrey ve arkadaşları, ilk menajerleri Pete Meaden’ın önerisiyle grubun adını “The High Numbers” olarak değiştirdi. Bu isim altında başarısız olduktan sonra imaj tazelemek adına yeni bir isim arayışına giren ekip, aradıkları ilhamı gitarist Pete Townshend’in duymakta zorluk çeken babaannesinin duyamadığı her şeye “The Who?” (Kim?) diye sormasında buldu.

Jimmy Page, gitarist Jeff Beck ve The Who’nun davulcusu Keith Moon ile bir süper grup kurma hazırlığı içerisindeydi. Bir sohbet esnasında Keith Moon "Bu kadroyla kurşundan bir zeplin (Lead Zeppelin) gibi uçarız" şeklinde bir cümle kullandı. Maalesef o grup bir türlü kurulamadı ama Page bu tabiri çok sevmiş olmalı ki rock tarihinin en büyük gruplarından biriyle Moon'un bu tabirini ölümsüzleştirdi.

Yes’in kurucu üyeleri Jon Anderson, Chris Squire ve Peter Banks çıkacakları ilk konser için kendilerine geçici bir isim düşünüyorlardı. Hararetli bir beyin fırtınasının ardından ortaya Life, World ve Yes gibi isimler ortaya atıldı. Üçlü, pek çok fikir arasından Yes ismini seçti. Çünkü onlara göre kısa, pozitif ve netti. Geçici olarak buldukları bu isim, ekibe uzun yıllar eşlik etti.

Gitarist Brian Jones, en sevdiği blues şarkılarından biri olan Muddy Waters’ın “Rolling Stone” şarkısından yola çıkarak The Rolling Stones'u grup adı olarak önerdi. Ekibin geri kalanı da bu ismi bir hayli sevmiş olmalı ki Jones'un önerisi oy birliğiyle kabul edildi ve yıllardır değişmedi.

İlk olarak Earth adıyla karşımıza çıkan grup, başka bir grubun da aynı ismi aldığını öğrendikten sonra yeni bir isim aramaya başladı. Fantastik korku türüne sanatın her alanında hayran olan Geezer Butler ve Ozzy Osbourne, bir gün korku sinemasının büyük ustalarından Mario Bava’nın yönettiği Black Sabbath’ı izlemek için sinemaya gittiler. İkili filmden sonra evin yolunu tuttuklarında grubun adının “Black Sabbath” olacağı konusunda hemfikirdi.

Grup üyelerinin büyük bir çoğunluğunun aynı liseden mezun. Liselerindeki beden eğitimi öğretmenleri Leonard Skinner, uzun saçlı öğrencilerden nefret etmesiyle nam salmış bir öğretmendi ve ekip üyelerinin başını da pek çok kez belaya sokmuştu. Bu arkadaşlar da intikamlarını öğretmenlerinin adını, tamamı uzun saçlılardan oluşan bir rock gruba vererek aldılar.

John Lennon, hayranı olduğu Buddy Holly’nin grubu The Crickets’tan (cırcır böcekleri) ilham alarak “Beetles” (Böcekler) ismini ortaya attı. Ekip, böceklerden ziyade müzikle ilişkilendirilmek adına kelimenin "Beet" kısmını "Beat" olarak değiştirdi ve minik bir eklemeyle grubun adı “Silver Beatles” olarak belirlendi. Bir süre sonra isimdeki “Silver” kısmını da çıkaran Liverpool’un dört atlısı, “The Beatles” adıyla yoluna devam etti.